24 Mart 2008 Pazartesi

Müthiş bir başarı öyküsü Agop hocanın yaşamı.

KOLSUZ HAGOP
Prof. Dr. Agop Kotogyan yani meshur 'Cildiyeci
Kolsuz Agop', 41 yil hizmet verdigi Istanbul
Üniversitesi Cerrahpasa Tip Fakültesi'nden
geçtigimiz kasim ayinda emekli oldu. Tesadüf bu ya
Agop Hoca, bundan tam 66 yil önce Cerrahpasa'nin
dogum kliniginde dünyaya gelmisti. Hastane, evlerine
15 dakika yürüyüs mesafesindeydi.
Dogdugu Samatya semtini diger adi
Kocamustafapasa' yla seven Kotogyan, 'Dogma büyüme
Pasaliyim' diye övünüyor. Agop Hoca, yillarca hasta
baktigi, laboratuvarinda göz nuru döktügü, kimileri
simdi namli birer profesör olan ögrencileri, vefali
hastalari ve mesai arkadaslarinin katildigi törenle
ugurlandi.
Veda eden aslinda azmin, direncin, ölümlerin
esiginden dönüp hayata siki siki sarilmanin simgesi,
yasayan bir efsaneydi. 30 yil önce mesleginin
zirvesine oturmus, masal kahramanina dönüsmüstü.
Hayatinin içine girmek zordu. Çünkü gazetecilerden
uzak duruyor, doktorlarin artist olmadigini,
bilimsel tebligler disinda disariya seslenmenin
reklam olabilecegini savunuyordu. Türkiye'de, cinsel
yolla bulasan hastaliklar kürsüsünü ilk kuran,
çesitli bilim dallarinda bölüm baskanligi yapan,
yeni buluslarla çigir açmis bu doktoru albüm
sayfalarimiza alabilmek için günlerce ugrastik.
Sonunda hatirini kiramayacagi dostlar araya girdi,
bize hayatinin kapilarini araladi. Iste
gördüklerimiz.
Aslinda bu albüm söyle baslayabilirdi: 'Bir varmis,
bir yokmus. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde
Yozgat'in Akdag Madeni Ilçesi'nin Terzili Köyü'nde
Kirkor adinda bir çocuk varmis. Küçük Kirkor, kendi
halinde yasayip giden yoksul bir ailenin
çocuguymus.' Ama masalsi hayatin içinde gerçegi
kaybetmemek için kronolojik sirayla anlatmayi dogru
bulduk.
Agop'un babasi Kirkor Kotogyan, 1911 dogumlu. 1915
yilinda, yani Anadolu'daki o büyük kaos döneminde
henüz dört yasindayken babasini kaybetmis. .

Kirkor Bey, 25 yasindayken Yozgat'in Igdere Köyü'nde
yasayan Makruhi Hanim'la evlenmis. Aile 1938'de
Istanbul'a gelmis ve Samatya'ya yerlesmis. Bir yil
sonra da ilk çocuklari Agop, Istanbul Üniversitesi
Tip Fakültesi'nin Cerrahpasa'daki hastanesinde
dogmus. Dünyaya gözlerini açtigi, ilk görüntüleri,
ilk sesleri duydugu bu hastane ile ömür boyu sürecek
kader birligi de böylece baslamis.
Babasi Kirkor Bey, insaatlarda kalfa olarak çalisir,
annesi de Samatya yakinlarinda bir fabrikada isçilik
yaparmis.
KOLUNU PRES KAPTI
Çok yoksullarmis. Küçük Agop, Samatya Sahakyan
Ermeni Ilkokulu'na basladigi yil, babasi ona bir
ceket almis. Bir bahar günü arkadaslariyla Samatya
sahilinden denize girip çikmis ve bir bakmis ki
ceketin yerinde yeller esiyor. Anasindan bir ton
dayak yedigi gibi tam üç yil boyunca da ceketsiz
kalmis. 'Bana yeni bir ceket almalari mümkün
degildi. Ekmegi karneyle aliyor, aylarca et ve seker
yüzü görmüyorduk' diye annesinin kötegine hak
veriyor simdi.
Küçük Agop, daha ilkokuldayken ise baslamis. Mezun
oldugu yil bir gümüs atölyesinde çalisiyormus.
Sicak, çok sicak bir yaz günü, gümüs kaliplari plaka
haline getirmek için kullanilan presin silindiri is
önlügünün kolunu kapmis. Sonra da elinin tamami
omuzuna kadar presin altinda un ufak olmus.
Hastaneye vardiginda doktorlar, 'Bu çocuk yasamaz'
demis. Ameliyat olmus, günlerce komada kalmis ve bir
gün gözlerini açip hayata yeniden merhaba demis.
Kaderin cilvesi bu ya, yine Cerrahpasa
Hastanesi'ndeymis.
O yaz sonunda kendisini tamamen toparlamis ama
çevresindekilerin aciyarak bakmasi kalbini çok
kiriyormus. Bu yüzden kayit yaptirdigi halde okula
gitmeyecegini söylemis babasina. Okula gitmemis ama
aldigi ders kitaplarini her gün muntazaman okuyarak
kendine göre bir tedrisat yapmis. Okulsuz geçen bu
yil boyunca hep düsünmüs. O küçük ve artik tek kollu
bedeniyle bir meslek sahibi olamayacagina karar
vermis. 'Okumaliyim, her ne pahasina olursa olsun
okumaliyim' demis. Ve dönem baslayinca Kumkapi
Bezciyan Ortaokulu'nda egitime geri dönmüs.
Bütün okul hayati boyunca, yazlari ve hafta sonlari
çalismaya devam etmis. Tahtakale'de isportacilik
yapmis. Konfeksiyon atölyelerinde ilik makinelerinde
çalismis. Eve katki olsun diye çalisirken çok
sevdigi kiz kardesleri Hripsima ve Maryam'a da küçük
hediyeler almayi ihmal etmezmis.
FUTBOL YILLARI
Ortaokulda basarili olmus ama esas zirveyi Galata
Getronogan Lisesi'nde yapmis. Her yil okul birincisi
olmus, takdirlerle dönmüs evine. Agop Bey, hasta
Fenerbahçeli. Tam 26 yildir Fenerbahçe Kulübü üyesi.
Basketbolu çok seviyormus. Ama tek kollu oldugu için
oynayamamis. 'Ben de sahada top kostururum' demis ve
lisede futbola baslamis. Oynayamazsin demisler,
aldirmamis. Çok da güzel oynamis. Ve hatta, o devrin
ünlü takimi Samatya Gençler Kulübü'nün kadrosuna
girmeyi basarmis.
1957'de Istanbul Üniversitesi Tip Fakültesi'ni
kazaninca dogdugu, yeniden hayata döndügü Cerrahpasa
Hastanesi'nde bulmus kendini. Kapisindan içeri
girdigi ilk gün 'Bir zamanlar beni kurtardi bu
hastane, simdi nöbet sirasi bende' diye düsünmüs. Bu
dönemde lise ögrencilerine özel dersler vererek okul
parasini kazanmaya devam etmis. Ayrica,
Cerrahpasa'nin futbol takiminda oynamayi da ihmal
etmemis.
1963'te okul birincisi olarak doktorluk diplomasini
almis. Bir yil Çapa'nin Deri ve Frengi Hastaliklari
Klinigi'nde çalismis. 1964'te Cerrahpasa'daki
Dermatoloji Kürsüsü'nde asistan olarak göreve
baslamis. Uzmanlik tezinin basligi, 'Impetigo
Herpetiformis Vak'alari Üzerinde Klinik ve Biyosimik
Arastirmalar. ' Ben basligindan bir sey anlamadim,
Agop Hoca açikladi: 'Uçukla ilgili çok önemli bir
çalismaydi.'
1967'de uzman olmus. Cerrahpasa Tip Fakültesi'nde
basasistan olarak çalisirken üniversite tarafindan
Ekim 1969'da Almanya'ya gönderilmis. Dört ayda
Almanca'yi ögrenmis. Hamburg Saar Üniversitesi
Dermatoloji Klinigi'nde ünlü dermatolog Prof. Dr.
Nödl'ün yaninda çalismaya baslamis. Ayrica ayni
üniversitenin alerji ve histoloji bölümlerinde
çalismis. Kliniklerde gösterdigi basaridan dolayi,
Alman Üniversite Kurulu'nun talebiyle okulda kalma
süresi bir yil daha uzatilmis.
Dr. Kotogyan, 1952'de geçirdigi kazadan önce çogu
kisi gibi sag elini kullanirmis. Onu kaybedince sol
eliyle is görebilmek için çok çalismis. En büyük
zorlugu da üniversitedeyken çekmis. Tek eliyle
tüplerden siringaya ilaç çekmeyi, bu ilaci hastaya
enjekte etmeyi ögrenmek için geceleri hastanede
nöbete kalmis, evde portakallara su siringa edermis.
Dikis atmayi ögrenmek için ise, evde ne kadar sökük
ve yirtik varsa dikermis. Iki yil içinde tüm bu
isleri kimseden yardim almadan tek basina yapiyor
hale gelmis.
1972'de Cerrahpasa Tip Fakültesi'ne geri döndükten
bir yil sonra doçentlik sinavini basariyla vermis.
1979'da ise, 'Akne Vulgaris Vak'alarinda Immunolojik
Arastirmalar' baslikli teziyle profesör kadrosuna
atanmis. Almanca'dan sonra yine kendi çabasiyla,
Fransizca ve Ingilizce ögrenmis. Dünyanin birçok
ülkesinde dersler, konferanslar vermis, nam salmis.
Özellikle son iki yilda disaridan gelen hasta
sayisinda büyük bir artis olmus. Uluslararasi tip
dergilerinde yayimlanan makalelerinin sayisi 300'ü
asmis, cilt hastaliklari üzerine iki kitap yazmis.
Suzan Hanim'la 1975'te evlenmis. Üniversiteden
emekli oldugu 21 Kasim 2004 günü yaptigi konusmada
'Iki kisiye tesekkür etmiyorum: Biri beni bu yolun
basina kadar getiren anam, digeri beni su kürsüye
kadar çikaran esim Suzan. Tesekkür etmiyorum degil,
aslinda edemiyorum. Çünkü onlara her seyimi
borçluyum' demisti.
YURT SEVGISI BUDUR
Birçok ülkenin üniversitesinden teklif almis:
Almanya, Fransa, Kanada, Amerika... 'Burada kal,
kürsünün basina geç' demisler. O, bunlarin hepsini
elinin tersiyle geri çevirmis. 'Ermeni oldugun için
dedeni, fukara oldugun için kolunu kaybettigin o
ülkede ne isin var' demisler, gülmüs geçmis. Peki ne
düsünmüs? 'Evet dogrudur: Ülkemde çok aci çektim.
Sefaletin dibinde yasadim. Dogrudur: Dedemi,
çocuklugumu, kolumu kaybettim. Ama yolumu
kaybetmedim. Bu ülkede yasayan milyonlarca insandan
hiçbir zaman farkli olmadigimi düsündüm. Bu
topraklarda yasayan tüm insanlari kardesim olarak
benimsedim. Bir ülkeyi sevmek demek, bu topraklarda
geçirdigin güzel ve iyi günleri sevmek demek
degildir. Iyi günde ve kötü günde burada olmak,
vatanin yaninda kalmak demektir yurt sevgisi. Bos
basak dik, dolu basak ise egiktir, derler. Ben hep
egik gezdim su dünyada. Kibirden nefret ettim. Bos
basaklar gibi diklenmedim, caka satmadim, her seyi
biliyorum demedim. Burnumun dikine gitmedim,
bilginin ve bilimin ipine sarildim. Isimi sansa
birakmadim. Çünkü, çok çalistim ve bosluk
birakmadim.'
DOKTORLUGA DEVAM
Bu efsane doktor üniversiteye veda ederken söyle
diyordu: '32 yilini ögretim üyesi olarak geçirdigim,
41 yil üç ay süren üniversitedeki görevim fiilen
sona ermis bulunuyor. Insanin hissetttiklerini
anlatabilmesi oldukça güç. Ayrilik günü gelip
çattiginda hiç tanimadiginiz bir bosluk hissine
kapiliyorsunuz. Ilk olarak geçmisin yogunlugu
içerisinde hiç gerçeklesmemis olan bir sey
gerçeklesiyor: Annesinin kuzusu Agop, gümüsçüde
çalisan Agop, futbolcu, asistan, Almanya'da görev
yapan, doçentlik sinavindaki Agop, ilk dersini
veren, profesör olan Agop kafa kafaya verip 'Simdi
ne olacak' diyorlar. Neden sonra ayni toplantiya
emekli Agop gelip de, 'Hey geçmisin kimlikleri;
utanmasaniz Agop öldü diyeceksiniz. Simdi, en
büyügünüz olarak ben, iste buradayim' diyene
kadar...'
Neyse ki Agop Bey tecrübeleriyle sifa dagitmaya veda
etmedi. Osmanbey'deki mimar oglunun tasarladigi yeni
kliniginde, yine içten, yine mütevazi, çalismayi
sürdürüyor.
Cigerim Agop, bilesin ki anacigin seninle iftihar
ediyor
Prof. Dr. Kotogyan'in emekli oldugu gün annesi
Makruhi Hanim (87) rahatsiz oldugu için törene
katilamadi. Kiz kardesi ünlü matematik hocasi
Hripsime Kotogyan, kürsüye çikti ve annelerinin
gönderdigi mektubu okudu: 'Cigerim Agop. Baban da
okuma yazma bilmez idi, ben de. Sen, okudun. Sen hep
okudun ve çok çalistin can parçam. Biz fukaraydik,
senin yaptigin su çok zor yolculukta yanina yetecek
kadar azik koyamadik. Bak, burada da açikliyorum,
herkes duysun: Oglum, sana yeterince yardim edemedik
ve ben hep üzüldüm buna. Pek belli etmezdi ama baban
da buna çok üzülmüstü. Ama, sen bizim yüzümüzü hiç
kara çikarmadim. Her zorlugun üstesinden geldin.
Garip kusun yuvasini yapan Allah, uçmak istedigini
anlayinca sana kanat takti. Cigerim Agop, çok
çalistin, çok yoruldun. Sana biraz istirahat et
diyecegim ama biliyorum ki beni dinlemeyeceksin.
Simdi, biraz hastayim ama sen biliyorsun ki
yanindayim. Bilesin ki anacigin seninle iftihar
ediyor. Baban da simdi yukaridan sana bakiyor ve
gülüyordur. Cigerim benim, senin o kara gözlerinden
öpüyorum

Hiç yorum yok: