27 Mayıs 2009 Çarşamba

DOLAPLARI BOSALTIYORUZ! PEKI NEREYE VEREBILIRIZ?

BAHAR GELDI-DOLAPLARI BOSALTIYORUZ-PEKI NEREYE VEREBILIRZ?
EVINIZDEKI FAZLA MOBILYALARI , KULLANMADIGINIZ KIYAFETLERI, KITAPLARI VE
DAHA PEK COK ESYAYI VEREBILECEGINIZ ADRESLERI BILIYORMUSUNUZ ?

SIZIN IHTIYACINIZ OLMADIGINI DUSUNDUGUNUZ BIR COK SEYE IHTIYACI OLANLARI
UNUTMAYIN LUTFEN!

1. TOCEV 0212 280 25 11

2. ACIL IHTIYAC PROJESI VAKFI 0212 491 06 61 – 534 33 82

3. COCUK ESIRGEME KURUMU 0312 310 24 60

4. KADEV (KADIN EMEGINI DEGERLENDIRME VAKFI ) Beyoglu'ndaki vakif binasinin
hemen alt katinda Nahil ismindeki dukkanda ikinci el esyalar satiliyor. 0212
292 26 72

5. www.velimolurmusun.org sitesinden bir cocugun velisi olabilir ve Express Kargo da sponsor oldugu icin
*ucretsiz* gonderim yapabilrsiniz.

6. Taksim Genclik ve Cocuk Evi. 13 – 18 yaslarindaki kiz cocuklarinin
siginma evi. Herseye ihtiyaclari oluyor. 0212 251 28 18

7. Beyoglu Sosyal Yardim Magazasi 0212 251 83 44 nolu telefonu arayip
adresinizi soyledginizde bir gun sonra evinizden neyi vermek istiyorsaniz
alip fakirlere dagitiyorlar.

8. Umut Cocuklari Dernegi ev esyalarini kabul ediyor. 0212 297 61 05 – 297
61 06

9. Toplum gonulleri vakfi'nin magazasina satilmak uzere hediye
edebilirsiniz. www.tog.org.tr

10. TOFD (Turkiye Omurilik Felclileri Dernegi ) 0212 661 08 61

11. Bir ogretmenin cagrisina da kulak verebilirsiniz '' Trabzona bagli
Duzkoy Cayirbagi I.O . ogretmeniyim. 600 civarinda ogrencimiz zor sartlarda
egtim goruyor.yardimci olabilirseniz seviniriz.''

mesutmevlude@mynet.com

12. Mahalle muhtarlari da bu tur yardimlari alip dagitabiliyor.

BELKI KULLANMADIGINIZ ESYALARINIZ BIRILERININ DAHA COK ISINE YARAYACAKTIR.

25 Mayıs 2009 Pazartesi

BEN YATIYORUM... ..

Akşam annemle babam televizyon seyrediyorlardı .
Annem, 'Geç oldu,' dedi, 'zaten yorgunum, ben yatıyorum.'
Annem kalktı, mutfağa gitti.
Çerez-meyve tabaklarını çalkaladı kaldırdı.
Sabaha hazır olsun diye çaydanlığı doldurdu, demliğe çay koydu.
Şekerliğe baktı, dibinde az kalmış, üstüne ekledi.
Kahvaltı için buzluktan ekmek çıkardı, akşam yemeği için çözülsün diye de eti aşağıya koydu.
Kahvaltı masasını hazırlamak için masanın üstündekileri topladı.
Telefonu şarja koydu, telefon defterini kapatıp yerine koydu.
Sonra çamaşır makinesinden ıslak çamaşırları çıkarıp astı ve makineyi tekrar doldurdu.
Banyodaki çöp sepetini boşalttı.
Islak bir havluyu kurusun diye duş perdesinin borusuna astı.
Bir gömlek ütüledi, kopuk düğmesini dikti.Çiçekleri suladı.
Esneyerek gerindi ve yatak odasının yolunu tuttu.
Çalışma masasının yanından geçerken durdu, öğretmene tezkere yazdı, okul gezisi için para sayıp ayırdı,
eğildi, sandalyenin altına girmiş ders kitabını aldı, masanın üstüne koydu.
Kek tarifleri defterini çıkardı,arkadaşına söz verdiği tarifi bir kağıda yazdı, çantasına koydu.
Bakkaldan alınacakları not etti, notu da çantasına koydu.
Sonra gitti, 3'ü 1 arada temizleme losyonuyla yüzünü yıkadı,dişlerini fırçaladı.
Gece kremini ve kırışık önleyici nemlendiricisini sürdü.
Tırnaklarına baktı, törpüledi.
İçeriden 'sen yatmaya gitmemiş mıydın' diye seslenen babama 'şimdi gidiyorum' deyip köpeğin su kabını doldurdu.
Kapıları pencereleri kontrol etti, holdeki lambayı yaktı.
Kardeşimin odasına gitti, oğlan uyumuş, lambasını söndürdü, bilgisayarını kapattı,
gömleğini astı, yerdeki kirli çorapları toplayıp sepete attı.
Bana geldi, 'haydi yat artık, biraz da yarın çalışırsın,' dedi.
Kendi odasına gitti, saati kurdu, ertesi gün giyeceklerini hazırladı.
6 maddelik acil işler listesine 3 madde daha ekledi.
Kendi kendine iyi geceler diledi, hayallerinin gerçekleştiğini gözünün önüne getirdi.
İşte o sırada babam televizyonu kapattı, ortaya öylece bir 'ben yatıyorum' dedi ve gitti yattı.
Sizce bu işte bir gariplik yok mu?

Kadınların neden daha uzun yaşadığını merak etmiyor musunuz?
ÇÜNKÜ BİZİM YAPIMIZ UZUN ÇEKİŞLİ
(ve işimizi bitirmeden öyle çabuk çabuk ölemeyiz)!
Şimdi bu yazıyı tanıdığınız olağanüstü kadınlara gönderin - emin olun, hepsi bayılacaktır.
SONRA DA ARTIK YATIN !

18 Mayıs 2009 Pazartesi

SARMISAK & LIMON SUYU MUCIZESI‏

Çoğu insanımızın derdi ya da korkulu rüyası olan kalp damarlarının tıkanması, ilaç tedavisine ya da cerrahi müdahaleye gerek duyulmadan bir mucizeyle tamamen ortadan kaldırılabilir mi?

İnanılması güç ama tıpta devrim yaratacağı söylenen bir buluşla bunun mümkün olduğu saptandı. Rus doktorların bulduğu ve uyguladığı, adeta "gençlik iksiri" olduğu söylenen bu "ilaç" tıkalı kalp damarlarını açmakla kalmıyor; damar sertliklerini ve hipertansiyonu da önlüyor...

Kolesterol ve lipidi düşürüyor, zararlı yağları yakıyor...

Bitmedi...

Kilo verdiriyor, şekeri düşürüyor, pankreasın yenilenmesini sağlıyor...

Vücudun bağışıklık sistemini son derece kuvvetlendiriyor ve her türlü alerjiyi, özellikle damarsal kökenli ve strese bağlı cilt alerjilerini kökünden kesiyor; kansere karşı tüm vücudu koruyor.

Yüzde 100 kanıtlanmış daha da yararları var.

Peki, nasıl bir "ilaç" bu?

Bir an önce öğrenmek için sabırsızlandığınızı sanıyorum.

Bu yüzden hemen tarifine geçelim.

***
Limon suyu ve sarımsak mucizesi

"İlacı hazırlamak için 2 litre limon suyu, 40 diş soyulmuş ve ezilmiş sarımsak, ağzı sıkı kapanan koyu renkli veya üzeri kağıtlakapatılmış bir kavanoz lazım.

Limonlar iyice sıkılıp suyu kavanoza doldurulur. Soyulmuş 40 diş orta boy sarımsak yıkanmadan ve ezilerek limon suyunun içine atılır ve kavanozun kapağı kapatılır. 25 gün boyunca normal ılık bir yerde saklanacak ve her gün çalkalanacak. Sarımsaklar iyice erimiş olacak. 25 gün sonra kavanoz açılıp her sabah aç karnına mümkünse aynı saatte yarım veya bir çay bardağı, kavanoz bitene kadar içilecek. Kavanozun kapağı hep kapalı tutulacak. Kavanoza asla su, şeker v.b. karıştırılmayacak ancak içerken bardağa su katılabilir.

İşte bu kadar!

Yüzde 100 kanıtlanmış yararları

1-Tüm damar iltihaplarını (vaskülir) tedavi ediyor, tıkanan damarları açıyor, damar sertliklerini ve hipertansiyonu önlüyor...

2-Kolesterol ve lipidi düşürüyor, zararlı yağların yakılmasını sağlıyor, kilo verdiriyor (bazal metabolizmayı hızlandırıp yağların yakılmasını sağladığı için iştahı açıyor (Bu dönemde diyete dikkat etmek gerekiyor), şekeri düşürüyor, pankreasın yenilenmesini sağlıyor...

3-Böbrek ve safra taşlarını eritiyor, idrar söktürüyor, vücuttaki şişkinlik ve tüm dokulardan ödemi kaldırıyor...

4-Helycobeacter pylori adlı ülser mikrobunu öldürerek mide ve on iki parmak bağırsağı ülserinin kesin tedavisini yapıyor...

5-Tüm romatizmal iltihabı önleyip, her tür romatizmal ağrıları dindiriyor, kireçlenmeyi önlüyor, eklem düzeylerinin yenilenmesini sağlıyor, her türlü ağrıyı kesiyor...

6-Beyin hücreleri ve tüm sinir sistemlerinin yenilenmesini sağlıyor; sinirdeki aksiyon potansiyelini düzenleyip ileri-refleks hızını artırıyor, felçlere ve vertigo'ya fayda veriyor...

7-Vücudun bağışıklık sistemini son derece kuvvetlendiriyor ve her türlü alerjiyi özellikle damarsal kökenli ve strese bağlı cilt alerjilerini kökünden kesiyor, kansere karşı tüm vücudu koruyor.
***

Not: İlacı hazırlayanın babasının koroner by-pass ile üç damarı değişecekken bu ilaç sayesinde yüzde 100 tıkalı damarları açılmış. İlaç hazırlandıktan sonra sarımsaklar erir, koku etrafa yayılmaz. Kullanan üç kişi ile görüştüm hepsi son derece memnun olduklarını, adeta gençlik iksiri olduğunu söylüyorlar.

Bunu ilk defa Rus doktorlar bulmuş ve uygulamışlar. Şimdi ABD'de uygulanmaya başlanmış. Tıpta devrim yaratacağı söyleniyor ve sarımsak limon karışımından oluşan maddelerin kimyasal yapısı çözülmeye çalışılıyor.

Dr. Sencer Tepe Sağlık Bakanlığı Daire Başkanı". Yukarıdaki yazı, Türkiye Takvimi'nden kopardığım bir takvim yaprağının arkasında gözüme ilişti. Ardından internette bazı web sitelerinde aynı yazıya rastladım ve siz değerli okurlarımla paylaşmak istedim.

Hastalıkların "Kocakarı ilacı" da denilen bir takım bitkilerle, ya da iksirlerle tedavisi kuşkusuz tıbbi tedavinin yerini tutamaz. Ne ki, yukarıdaki yazıda da görülebileceği gibi bazen mucizeler de olabiliyormuş.

Ne dersiniz? Denemeye değer mi?

7 Mayıs 2009 Perşembe

'Senin Sayende' Demiyorsanız,'Senin Yüzünden' de Demeyin...

Selma, 6 çocuklu bir ailenin dördüncü çocuğuydu, bana geldiğinde 8 yaşındaydı. Selma'nın onu psikolojik olarak susmaya iten, 'seçici konuşmazlık' dediğimiz sürece getiren olaylar beş yaşındayken başlamıştı. Selma, beş kardeşi, anne ve babasıyla kendi halinde normal bi yasam sürerken, bir gün annesi hastalanıyor. O dönemlerde beş yaşlarında. Kendisinden büyük iki abla, bir ağabey ve kendisinden küçük iki kardeş daha var.. Küçük kardeşin yeni doğduğu dönemde anne ciddi sağlık sorunlarıyla karşılaşıyor. Uzun süre tedavi görüyor. Yoğun uğraşılara rağmen iyileşmiyor. Hastane ortamından evine gidip son günlerini evinde huzur içinde yaşasın diye doktorlar tarafından eve gönderiliyor. Birkaç ay evde babaanne, hala ve benzeri yakın akrabaların yardımıyla yaşatılıyor. Birgün hayata gözlerini kapatıyor.

Anneye en fazla ihtiyaç duyulan dönemde anne, Selma'nın hayatından çıkıp gidiyor. Aradan 1,5 yıl geçiyor. Kendi hallerinde bir şekilde Yaşamaya alışıyorlar. Büyük kızlar evde yemek yapıp, en küçük çocuklara annelik yaparken, Selma babasıyla birlikte dükkanda çalışıyor. Dükkanları evin hemen alt katında olduğu için baba endişe duymadan iş hayatına devam ediyor. Çocuklarını kimseye muhtac etmeden yük etmeden idare ediyor. Bir gün ablalar ve ağabey, kardeşlerini alarak yakın akrabalarına gidiyorlar. Selma babasının yanından ayrılmıyor. Çok ısrar ediyorlar ama istemedigi için gitmiyor. Babası da gitmemesine ses çıkarmıyor. Öğleden sonra baba kız dükkanı temizlemeye başlıyorlar. Selma babasının istediği gibi her yeri bi güzel temizleyip süpürüyor. Daha sonra radyoyu açıyor. Müzik dinlemeye başlıyor. Ancak dışardan gelen sesler nedeniyle müziği duyamadığı için, sesini iyice açıyor. Babası da başının ağrıdığını söyleyerek müziğin sesini kısmasını istiyor. Selma, babasının söylediğini duymamış gibi yapıyor. Hani çocuklar sıklıkla yaparlar ya.. Bir süre sonra babası, başının çok ağrıdığını söylüyor. Yüzü asılıyor. Selma, gidip gelip babayı kontrol ediyor baş ağrısı geçti mi diye. Babası baş agrısına dayanamayarak eve ilaç almaya çıkıyor. Sıcaktan bunaldığını, kendini kötü hissettiğini söylüyor. Dükkana dikkat etmesini hemen bi ağrı kesici alıp geleceğini de ekliyor. Eve çıkıyor. Aradan epey zaman geçmesine rağmen baba yok. Bekliyor baba yok. Merak edip yukarıya babasına bakmaya çıkıyor. Eve giriyor. Babasına sesleniyor. Cevap yok. Tam oturma odasına giriyor ki babası o anda Selmanın gözleri önünde kalp krizi geçirmeye başlıyor. Selma babasının çırpınmalarına, yerde tırmalamasına...vs. şahit oluyor.

Babası son nefesini verip yerde cansız yatarken, Uyandırmaya çalışıyor. Babası uyanmıyor... Camdan aşağı doğru bağırmaya başlıyor: 'İmdat.. Babama bişey oldu... Yardım edin!..' kısa süre içinde ev mahalle halkıyla doluyor...

Cenaze işlemleri bitince 1,5 yıl önce anneleri ölen bu altı kardeşin ne olacağı tartışması başlıyor.. kimi 'yanımıza alalım', kimi 'yuvaya verelim', kimi de 'hepsine birden nasıl bkacağız' diyor. En sonunda akrabalar aralarında anlaşıyorlar.'herbirimiz birisini alalım. Böylece çocuklar yurtlarda perişan olmaz, arada sırada da olsa birbirlerini görürler.' Diye düşünüyorlar. Selma' yı çok sevdiği halası alıyor. İki yıldır Selma yanlarında ve hiç konuşmuyor.

Duyduklarım beni çok etkilemişti. Daha önce gidilen Uzmanların isimleri beni endişelendirmişti. Bir yandan da bir şeyler yapabilirim belki diye düşünmeden edemiyordum.

Hikayesinden çok etkilendigim bu kızı merakla bekliyordum. Halası olan biteni tek tek anlattı. 'Gelinimiz ve ağabeyimin ölümünden sonra ben de onu bir türlü mutlu edemedim. İki yıldır yüzü hiç gülmüyor. Kendiliğinden hiç bir şey yapmıyor. Sadece konuşmasa neyse ama sanki kurulmuş bir robot gibi.örneğin sofraya oturup yemek yiyeceğiz ' Hadi Selma sofraya otur!' diyoruz oturuyor. Hadi Selma artık kalkabilirsin demeden kalkmıyor. Önceleri aldırmadık. Baktık olmadı karşımıza aldık uzun uzun konuştuk anlattık. Ona evimizin bi kızı oldugunu, evdeki herkes kadar her şeye hakkı oldugunu... hiçbirisi fayda etmedi. Zamanla öfkelenip inadını kırmak için bazı taktikler uygulamaya başladık. Sofra hazır olunca gel otur demedik, aç kaldıgı günler oldu. Ya da artık kalkabilirsin demedik saatlerce sofrada oturdu. Hadi artık uyu demedik, sabaha kadar koltukta öyle oturdu. Vicdanın yoksa söyleme...'

Onunla yaptığım ilk seans dün gibi aklımda. Hal hareketleri dinlemiyormuş gibi ama tüm alıcılarını bana cevirdiğini hissettiğim tavırları.

- Biliyor musun ben seni çok sevdim
- ......
- Vallahi çok ciddiyim, çok sevdim.
- .....
- Ne güzel hiç konuşmuyorsun, diğer çocuklar gibi kafamı şişirmiyorsun ..

Gözlerimin içine bakıp gülümsemesini saklamak ister gibi dudaklarını ısırarak başını salladı.

- Biliyor musun bazen çocukların hayatlarında bazı şeyler yolunda gitmiyor, benim işimse bunları yoluna koymak.

Beni dinlediğini biliyorum .. hatta benimle konustugunu bile hissediyorum. Çocuklar benden yardım isterler, ben de onlara yardım ederim. Bu hep böyle oldu.
- .......
- Ama şu an işler değişti. Sana yardım etmeyi ben istiyorum. Eğer bana yardım edersen , izin verirsen seni susturan şeyin ne oldugunu bulurum. Gerçekten... inan bana...izin verir misin? Başını salladı! Evet başını salladı!
- Elimde bazı resimler var, o resimleri cocuklara gösteriyorum onlar da bana resimlerle ilgili hikayeler anlatıyorlar. Onlar bana hikaye anlatınca ben de onların mutlu olmasını sağlıyorum. Yani bütün sır hikayede. Biliyorum sen konuşmuyorsun. Ama hikaye anlatmak istersen, konustugunu kimseye söylemem. Bu ikimizin sırrı olur. Anlaştık mı?

Bir süre düşündü. Başını saga sola salladı. Evetle hayır arasında gidip geliyordu. Birden evet anlamına gelecek şekilde başını salladı. Karşımdaydı... ben ona resimler gösteriyordum o da bana hikayeler anlatıyordu. İşimiz bittiğinde ona çok teşekür ettim. Anlattıklarını analiz etmeye bile gerek yoktu. O kadar saf, o kadar temiz, o kadar kendi hikayesini anlatmıştı ki... Selma'nın bilinçaltı karmakarışıktı.

İşte Selma'nın analizden geçmesine bile gerek bırakmayan, Halasını dinlerken gözyaslarına boğan, beni analiz yaparken hıçkırıklara boğan hikayesi...

'Bir varmış bir yokmuş, bir zamanlar bir ülke varmış. Bu Ülkede anne babasıyla yaşayan çok mutlu çocuklar varmış. Çocuklar kardeş kardeş hep oynarlarmış, anne babaları onlara hiç kızmazlarmış. Bir gün bu çocukların annesi hastalanmış. Çocuklar çok üzülmüş. Ama kimse çocukların üzüldüğünü anlamamış. Anneyi hep hastaneye götürmüşler. İlaçlar vermişler. hem de acı acı ilaçlar. Anne, sırf çocuklarını yalnız bırakmamak için içmiş bütün o acı ilaçları. Çocuklara hep annelerinin iyileşeceği söylenmiş. Bir gün anneyi eve getirmişler. Çocuklar anne geldi diye çok mutlu olmuşlar. Anne hep yatakta yatmaya başlamış. artık cocuklarına yemekler yapmıyormuş. Çocuklar çok üzülmüşler. Annelerinin yanında oyunlar oynamaya başlamışlar. Annelerinin yanında niye oynuyorlarmış biliyor musun ? Anneleri eğlensin diye. Ama babaanneleri hep kızıyormuş onlara. 'Gürültü yapıp durmayın. Anneniz zaten sizin yüzünüzden hastalandı' diye. çocuklar çok yaramazlık yaptı diye anne hastalanmış meger. Çocuklar da anne iyileşsin diye onu eğlendirmek istiyorlarmış ama kimse anlamıyormuş. herkes çocuklarını azarlayınca anneleri de cok üzülüyormuş.. Birgün anne ölmüş. Herkes ağlamış. Çocuklar annenin neden öldüğünü anlamış. Yaramazlık yaptılar diye. Çocuklar evde babalarıyla yaşamaya başlamışlar.

Bir gün anane gelip yemek yaparken, çocuklar gürültü yapmışlar. Anneanne onlara kızmış 'kızım sizin yüzünüzden hasta oldu. Hiç annenizin sözünü dinlemediniz hasta ettiniz kızımı. Sizin yüzünüzden de öldü. Sözümü dinlemeyip gürültü yapar, çok konuşursanız beni de öldürüp ortada kalacaksınız. Kim bakacak size?' demiş. Bir gün Selma , babasıyla dükkanda oturuyormuş. Ablaları kardeşleri amcalarına gitmişler. selma babasının yanından ayrılmak istememiş. Hiç gürültü yapmadan hep babasına yardım ediyormuş. Anneleri çocuklar evde yokken hastalanmış ya. Babası yalnız kalır hastalanır diye yalnız bırakmak istemiyormus. Babaları çocuklarını hiç kızmıyormuş zaten. Gürültü yaptıklarında bile.. Selma dükkanda babasına yardım etmiş, her yeri mis gibi yapmış. Elleri de acımış biraz. Radyoyu açmış. Babasının başı ağrımış. 'Kızım kapat şunun sesini' demiş. Selma duymuş ama duymamazlıktan gelmiş. En sevdiği müzikler varmış. Babası biraz sonra eve gitmiş. İlaç alıp gelecekmiş. Gitmiş gelmemiş. Selmanın aklına hemen anneannesiyle babaannesinin Söyledikleri gelmiş. Annesi zaten cocukların yaramazlıgı yüzünden ölmüştü ya. Selma çok korkmuş eve çıkmış. Babasını aramış. Odaya girince bi bakmış, babası bişeyler yapıyor. Selma çok korkmuş. Babası Selmaya 'git' der gibi işaretler yapmış. Selma gitmemiş. Babası yerde uyumaya başlayınca uyandırmaya çalışmış. Uyandıramayınca ağlamaya başlayıp komşuları çağırmış. Sonra ev kalabalık olmuş. Selma kimseye söyleyememiş ama çok üzülmüş.. babası ' git ' dediği halde gitmemiş. Yine babasının sözünü dinlememiş. Eger gitseydi, müziğin sesini açıp babasının başını ağrıtmasaydı babası ölmeyecekti. Selma'nın yüzünden öldü. Akrabalar çocukları paylaşmışlar. Selma ablalarından ayrılmak istememiş. Küçük kardeşini de çok seviyormuş. Halası yanına gelip 'kızım sen artık benim kızımsın bizimle yaşayacaksın' demiş Selma çok mutlu olmuş. Öyle mutlu olmuş ki, halasını çok seviyormuş, istediği zaman kardeşlerime götürürler, diye düşünmüş.. Halasının evine gidince 'artık bunlar benim yeni anne babam' demiş kendi kendine. Ama birden korkmaya başlamış. 'Annemle babamı ben öldürdüm. Yaramazlık yaptım sözlerini dinlemedim. Yeni annemi babamı çok seviyorum. Ya onlara da bişey olursa ben ne yaparım.?' Sonra aklına Bişey gelmiş. Gece yatmadan önce yatağının başucuna oturup dua etmeye başlamış. 'Allahım .. ben çok yaramaz bir kızım. Annem babam benim yüzümden öldü. Halamlar çok iyi insanlar. Ne olur benim yüzümden onları da yanına alma. Eğer onları da alırsan ben kimin yanında kalırım? Ne olur Allahım bana yardım et. Hiç konuşmamam için bana yardım et. Ne zaman gürültü yapıp Söz dinlemesem annem babam ölüyor. Hep susmam için bana yardım et Allahım. Ne söylerlerse yapacağım, onlar söylemeden hiç bişey yapmayacağım... ne olur onları benden alma!..'

O günden sonra Selma hiç konuşmamış. Gülmemiş. 'Eğer gülersem evde gürültü olur, başları ağrıyıp ölürler' diye korkmuş. Hep susmuş.. Hikayesi bitince Selma gözlerimin içine baktı ve ekledi; 'Biliyor musun? Hala her gece dua ediyorum. Allahım nolur konusmayayım, konusmamam için bana yardım et! Diye. Bazen çok mutlu oluyorum. O zaman çok korkuyorum sevinçten çığlık atarım da gürültü olur, annem ölür diye'

O küçük bedeniyle ne kadar büyük bir görev üstlenmişti. Kaçımız en konuşkan, en geveze çağımızda kendimizi susturmayın başarabiliriz ki? Kaçımız bir dondurma alındıgında bile sevinç çığlıkları atabilecekken, bu yogun duyguyu bastırıp susmaya devambedebiliriz ki? Kaçımız?

Bu kadar sevilmek... bu kadar değer verilmek...

*********************************************************************

Yapmayın ne olur... Çocuklarınızın küçücük omuzlarına, AĞIR yükler yüklemeyin. Onların akılları da BÜYÜK, yürekleri de KOCAMAN...Ne olur başınız da ağrısa, bir bardak da kırılsa, eşinizle de kavga etseniz; demeyin... Zaten aslında hiç biri çocuğunuz yüzünden değildir.

Aslında hiç bir şey, hiç bir zaman, bir başkası yüzünden değildir, kendimizizdir, bir durumu istemediğimiz bir sonuca doğruyönlendiren.

Ama bunu bilmektense, itiraf etmektense, bir başkasını suçlamak hep daha kolay gelir.

'Senin yüzünden!' demeyin çocuklarınıza...Hele hiç bir zaman 'Senin sayende' demiyorsanız,
'senin yüzünden' de demeyin hiç bir zaman.