31 Mart 2009 Salı

Tüm Annelere...

“Mart ayı gelmişti ama kızım hala okumaya geçmemişti. Ödevlerini yapmamak için bir sürü bahane buluyordu. Elimden geldiğince ilgileniyor, çalışma şevki kazanması için çabalıyordum. Ancak hiçbir gelişme yoktu. Adeta inatla okuma-yazma öğrenmemeye çalışıyor gibiydi. Öğretmenliğin kazandırdığı bütün deneyimlerimi kullanıyor, hiçbirinin işe yaramadığını gördükçe paniğim artıyordu.
Kızımdan bir yaş küçük oğlum ve henüz yedi aylık bebeğimden çalabildiğim her dakikayı kızıma ayırıyor, ancak öğretmeniyle her konuştuğumda büyük bir düş kırıklığı ile eve dönüyordum. 'Kızım acaba geri zekalı mı ?' diye düşündüğüm oluyor, bu düşünceler yüzünden beynimin zonklamasını geçirmek için iki, üç tane ağrı kesici almak zorunda kalıyordum.
O soğuk mart akşamında, sönmeye yüz tutmuş sobanın yanında, kızıma heceleri söktürebilmek için uğraşırken, onun ilgisizliği kalan son sabrımı da tüketti. Ayların birikimiyle kızımı omuzlarından tutup, silktim ve minicik yanağına hatırladıkça utandığım' bir tokat attım. Yanağı kıpkırmızı oldu. Şaşkın ama kızgın baktı. Ağlamamak için minik dudaklarını sürekli büküyor, bakışları kalbimin ötelerine doğru ok gibi ilerliyordu.
Sessizliği bozan ben oldum.
"Neden? Nazlıhan neden? Niçin okumayı öğrenmek için gayret göstermiyorsun? Sen aptal değilsin. Neden kendine aptalmışsın gibi davranılmasına izin veriyorsun?"
Bir an durdu, sonra sesinin bütün yırtıcılığı ve kiniyle, "Çünkü ben okumak istemiyorum" diye haykırdı. Kulaklarıma inanamıyordum. Yüksek tahsil yapıp, iyi bir geleceği olacağını düşlediğim biricik kızım, benim, ben öğretmen Emine Özgenç'in kızı "Okumak istemiyorum" diye bağırıyordu.
Hayal kırıklığı ve şaşkınlık içerisinde "Neden?" diye sorabildim.
"Çünkü ben senin gibi okuyup, öğretmen olup, çocuklarımı evde yalnız bırakıp işe gitmeyeceğim, Çalışmayacağım, Ben sadece anne olacağım."
Kızım konuşmuyor, adeta beni tokatlıyordu. Başım dönüyor, gözüm kararıyor, bu sözlerin gerçekten kızıma mı ait olduğunu anlamaya çalışıyordum. Evet bu sözleri bana yedi yaşındaki kızım söylüyordu. "İnsan şimdi bayılmaz da ne zaman bayılır" diye düşündüm. Sanki, birden, gözlerimin önünde bir sinema perdesi açıldı ve acı bir film oynamaya başladı. Yozgat'ın Nohutlu Tepesi'nde, o her çıkışımda hiç bitmeyeceğini düşündüğüm yokuşun başındaki bir türlü ısıtamadığım evi hatırladım.
12 Eylül sonrası, eşimin (birçok insana yapıldığı gibi) hiç anlayamadığım bir tarzda ve sebepsizce tutuklanıp cezaevine götürülüşü. Aylarca tutuklu olduğu halde mahkemenin bir türlü başlamayışı. Yıllarca süren ve benim, eşimin neden tutuklandığını beraat ettikten sonra bile anlamadığım mahkemeler. Bakamadığım için dokuz aylık oğlumu Samsun'a, anneme bırakmam. Bakıcı ve anaokulu masraflarını karşılayamadığım için, iki yaşındaki kızımı her gün çalıştığım liseye götürüşüm. Yavrumun öğretmenler odasında koltuklarda uyuyuşu. Uykusunun en derin yerinde çalan teneffüs ziliyle yavrumun fırlayıp koltuklara oturuşu. Sonra müdürün beni çağırıp, "Bak Emine Hanım, biliyorum zor durumdasın ama seni gören herkes çocuğunu okula getirmeye başladı. Burası çocuk yuvası değil ki. Bir daha kızını okula getirme" deyişi. O günden sonra iki buçuk yaşındaki kızımı o koskoca, o sopsoğuk evde, yalnız başına bırakıp, dönene kadar kızımı koruması için Allah'a yalvarışlarım. Acıkır ve susar diye etrafa bıraktığım su bardakları ve yiyecekler. Her akşam eve döndüğümde yavrumu bir köşede battaniyenin altında büzüşmüş buluşum.
"Yavrum, iyi misin? Korktun mu?" diye sorunca, "Korktum, ağladım, ağladım, yoruldum, sustum, sonra yine ağladım" diyerek boynuma sarılışı. Bir film şeridi gibi geçiyordu gözlerimin önünden. Bir türlü filmin sonu gelmiyordu.
Nisan sonlarına doğru bir öğle paydosunda eve gelmiş ve zili çalmak zorunda kalmıştım.
O sabah telaşla çıkarken anahtarı evde unutmuştum. Ama çok dert etmemiştim. Nasılsa kızım evdeydi. Kapıyı açardı. Ama açmadı. Açmadığı gibi sesinin bütün gücüyle "Anne" diyerek ağlıyordu. "Kızım, ben annenim, aç kapıyı" dedikçe o "Hayır sen annem değilsin. Sen kurtsun. Beni yiyeceksin" diye feryat ediyordu. Ne söyledimse inandıramadım. Dinlediği bir masaldan etkilenmişti besbelli. Yavrum, minik yavrum korkuyor ve ağlıyordu. Yarım saat uğraşmış, ikna edememiştim.
Yapacağım tek şey vardı. Bir şekilde içeri girmek. Ama nasıl? Kapıyı kıracak gücüm yoktu. Nohutlu Tepesi'nde çilingir ne gezerdi. İçerde yavrum feryat figan ağlıyordu. Neden sonra alt kata inmeyi düşündüm. Kapıyı açan komşuma bir yandan olayları anlatıyor, bir yandan balkona doğru koşuyordum. Bir sandalye bulup balkona yerleştirdim ve üst kattaki evimin balkonuna ulaştım. Ben, 153 santimlik ufak tefek kadın, bir sandalye yardımıyla nasıl olup üç metrelik tırmanışı gerçekleştirerek, üçüncü kattaki evimin balkonuna ulaştım. Hala anlamış değilim. Sanki görünmeyen bir el beni yukarı çekti. Balkonun kapısı pek sağlam olmadığından, kilidi kolayca açıp içeri koştum. Kızım kapının dibine oturmuş, başını bacaklarının arasına sıkıştırmış ağlıyordu. Sarıldım, sarıldım, sarıldım... Gözyaşlarım onunkiyle karıştı. Koynuma büzüldü. Sadece "Annem, anneciğim, kurt beni yiyecekti" diyebiliyordu. O gün öğleden sonraki ilk dersimi kaçırdım. Müdürün ikazına rağmen kızımı sınıfıma götürdüm. Önce müdür muavini, sonra müdür tarafından azarlandım ama hiç cevap vermedim. Sadece göz pınarlarımda iki damla yaş belirdi. Ve o yaşlar müdürün birden susup özür dilemesine sebep oldu.
Evet bu acı film bitecek gibi değil. Kızımın sesiyle irkildim.
"Ben okumayacağım. Anne olacağım diye feryat ediyordu. Feryat etmiyor sanki beni tokatlıyordu. Ona iyi bir anne olamadığımı ve bundan duyduğu rahatsızlığı bu sözlerle haykırıyordu yüzüme. Hayatımın hiçbir anında böylesine bir acı yaşamamıştım. Hiçbir söz yüreğimi ve belleğimi böylesine hırpalamamıştı.
Kızımın kestane rengi saçlarını okşadım. Tokadımla kızaran yanağını öptüm. Başını göğsüme bastırdım. Onun hafızasında yer eden bütün acıları silmek istiyordum. En doğru, en eğitici sözleri bulmalıydım. Ama nasıl?.. Bu allak bullak beyinle nasıl?
Öğlece ne kadar kaldık bilemiyorum. Bir ara konuşacak gücü bulabildim.
"Kızım, her okuyan kadın çalışmak zorunda değildir. Sen iyi bir anne olmak istiyorsun. Ben de iyi bir anne olmanı istiyorum. Ancak, okursan, bilgili olursan, iyi bir anne olabilirsin. Çalışmak zorunda değilsin ki. Sen de evde çocuklarına bakar, onlara okuma yazma öğretirsin" diye devam eden birçok cümle sıraladım peş peşe. Kızım ikna olmuş görünüyordu. Ertesi gün okuldan geldiğinde onu masanın başında Cin Ali kitabını okurken buldum. Kızım, okuyup yazmayı aylar önce öğrenmiş fakat ısrarla herkesten saklamıştı.
Öğretmeni şaşkındı. "Nasıl olur da bir çocuk, bir günde bu kadar ilerleme kaydedebilir?" diye soruyordu. Bu sorunun cevabı öyle uzun ve anlaşılması öyle güçtü ki... O an susmak, en güzel cevaptı çünkü bu sorunun cevabını ancak ben ve Nazlıhan anlayabilirdik.
Şimdi kızım, Gazi Üniversitesi'nde işletme okuyor. Anadilini çok iyi okuyup, yazdığı gibi iyi derecede İngilizce de biliyor. En önemlisi bir kadının hangi şartlarda olursa olsun çalışması ve ekonomik özgürlüğünü elde etmesi gerektiğine inanıyor. En güzeli de her fırsatta "Canım annem diye sarılıp yanaklarımdan öpüyor. Ben de onun, daha önce "o utandığım tokatla" kızarttığım yanağından öpmeye özen gösteriyorum.”


her fırsatta "Canım annem diye sarılıp yanaklarımdan öpüyor. Ben de onun, daha önce "o utandığım tokatla" kızarttığım yanağından öpmeye özen gösteriyorum.”

Kadınla Erkeğin Gerçek Farkı...

''Kadınla erkeğin farkı mı? Bundan basit ne var, biri göğüslü kalçalıdır, öteki bıyıklı sakallı...'' diye kestirip atanlardansanız, çok yanılıyorsunuz. Çünkü bilim dünyası yıllardır inceleyip arıyor bu
farklılıkları. Her geçen gün de yenilerini buluyorlar. Ancak şu 35 fark hiç değişmiyor. Buyurun okuyun...

1) Ergenlik Sivilcesi: Erkeklerin sivilce sorunu daha fazladır.Bu da daha çok testosteron hormonundan kaynaklanmaktadır. Bu hormon yağ bezlerini uyarır ve derideki gözeneklerin tıkanmasına,dolayısıyla da sivilceye neden olur.
2) Vücut Kokusu: Erkeklerin vücut kokusu kadınlardan çok daha güçlüdür.
3) Saldırganlık: Erkekler kadınlardan daha saldırgan olup bedensel güç kullanımına daha eğilimlidirler.Bunun açıklaması da testosterona bağlanmaktadır.Buna karşılık kadınlar kelimelerle saldırır ve savaşırlar.
4) Spor: Spor konusunda erkekler kadınlardan daha hızlıdır ancak kadınlar daha dayanıklıdırlar.
5) Kan: Erkeklerde 4.5, kadınlarda 3.6 litre kan vardır.Erkek kanı daha koyu kıvamlıdır, bir damlasında 1 milyon kan hücresi vardır.Toplam olarak erkeklerde 1 santimetreküp kanda 5 milyon alyuvar vardır, bu da kadınlara kıyasla yüzde yirmi fazlalık demektir. Erkeklerin tansiyonu da kadınlardan yüksektir: 140/88.Bu değer kadınlarda 130/80'dir.
6) AIDS: Her dört AIDS hastasından sadece biri kadındır. Nedeni ise kadınların baskın olan X krozomundan iki tane taşımasıdır. Çünkü bir sağlıklı, bir hasta gene sahip olsalar bile sağlıklı gen hasta gene />baskın çıkar ve hasta değil taşıyıcı olurlar. Erkeklerde ise Y geni hastalıklı X genini baskılayamaz.
7) Yüzme Yeteneği: Kadınlar derilerinin altındaki yağ tabakası nedeniyle daha iyi yüzerler.
8) Yaş Dönümü: Kadınlar menopoz döneminde ateş basması, uykusuzluk, şişmanlama, gece
terlemeleri ve vajina kuruluğu gibi belirtiler yaşarlar. Erkekler andropoz denen yaş döneminde hemen hemen hiçbir bedensel belirti yaşamazlar.
9) Vücut Isısı: Erkeklerin vücut ısısı kadınlardan daha yüksektir.
10) Su: Erkek vücudunun yüzde 60-70'i sudan ibarettir.Kadın vücudundaki su oranı ise yüzde 50-60 arasındadır.
11) Cinsel Organlar: Ana cinsel organlar erkekte vücudun dışında bulunur ve kolayca yaralanabilir. Kadında vücudun içine gizlenmiş olup korunmadadır.
12) İskelet: Erkeklerin omuzları daha geniş, kolları ve bacakları daha uzun, kemikleri daha ağır,
eklemleri de daha büyüktür. Buna karşılık kadınların kalça kemikleri daha geniş, eklemleri daha esnektir.
13) Ses Telleri: Kadınların ses telleri daha kısa olduğundan sesleri daha tizdir.
14) Vücudun Ağırlık Noktası: Omuz ve kalça iskeletleri farklı olduğundan, kadınların ağırlık noktası
erkeklerinkinden daha aşağıdadır.
15) Duyu Organları: Kadınların işitme ve koklama duyuları daha güçlüdür. Buna karşılık erkekler ışığa karşı daha hassastır. Erkek gözü ayrıntıları daha iyi seçer.
16) Enerji Harcaması: Erkekler hareketsiz halde,vücudun metrekaresi başına ortalama 39,5 kalori yakarlar. Kadınlar ise 37 kalori. Erkeğin günlük kalori ihtiyacı 2700 kalori, kadınınki 2000 kaloridir.
17) Yağ: Erkeklerde kadınlarınkinin yarısı kadar yağ dokusu vardır. Kadınlarda yağ dokusu vücudun yüzde 27'sini oluştururken, bu değer erkeklerde yüzde 15'tir. Kadın vücudunda erkeklerden 3,5 kg daha fazla yağ vardır. Yağ, erkeklerde karın bölgesinde toplanırken kadınlarda daha çok kalça,
baldır ve göbekte yoğunlaşır.
18) Hastalıklar: Erkekler hayatları boyunca kadınlardan ortalama 40 gün daha az hastalanırlar.
19) Dirsek: Kadınlar erkeklere kıyasla kollarını dirsekten 6 derece daha fazla açabilirler.
20) Kromozomlar: Erkek ve dişilerde toplam 46 kromozom vardır. Bunların yarısı babadan, yarısı anneden gelir. Bu 46 kromozomun içinden iki tane cinsiyet hormonu vardır ki; bu erkekte XY, kadında XX olarak bulunur.
21) Saçlar: Kadınların saçları daha sık ve daha dirençlidir. Saç kökleri iki milim daha derinde olduğu için erkeğinki kadar çabuk dökülmez.
22) Deri: Erkeklerin toplam 1,8 metrekare, kadınların 1,6 metrekare derileri vardır. Kadını derisi daha ince ve kuru,bu yüzden de daha hassastır. Erkekte ter bezleri ve deri altı yağ bezleri daha fazla
olduğundan derisi yağlıdır ve daha çok terler.
23) Akciğerler: Erkeklerin akciğerleri kadınlarınkinden yüzde 50 daha geniş hacme sahiptir.
24) Yemek: Aynı kilodaki kişilerden, erkekler kadınlardan daha çok yemek ihtiyacı duyarlar; çünkü metabolizmaları daha hızlıdır.
25) Antikorlar: Kadınlar daha çok antikor üretirler, bu yüzden de erkeklere kıyasla bakteri ve virüs hastalıklarına daha seyrek yakalanırlar.
26) Ağlamak: Kadınlar erkeklerden 5 kat fazla ağlarlar.Genellikle de saat 19.00-22.00 arası.
27) Beyin: Erkek beyni yüzde 14 daha ağırdır. Buna karşılık kadınlarda iki yarım küre arasındaki iletişim daha iyidir.
28) Safrakesesi Taşı: Kadınların yüzde 20'sinde, erkeklerin yüzde 8'inde safrakesesi taşı oluşur.
29) Kalp Atışı: Erkeklerin kalbi daha büyüktür ve daha yavaş çarpar: Dakikada ortalama 72. Bu değer kadınlarda 80'dir.
30) Gelişme: Buluğ çağına kadar kızlar erkeklerden daha hızlı büyürler (10'a 8 oranında). Erkek çocuklar 14-15 yaşları arasında gelişmeye başlarlar ve 20 yaşına kadar bu büyüme gerçekleşebilir. Kız
çocukları en hızlı 12-13 yaşları arasında gelişirken 17-18 yaşında bu gelişme durur.
31) Sıcaklık Duyarlılığı: Kadınlar kalın yağ dokuları nedeniyle soğuğa daha dayanıklıdırlar.
32) Yaşlanmak: Erkekler kadınlardan daha hızlı yaşlanırlar. 55 yaşındaki bir kadın bedensel gücünün
yüzde 90'ına sahiptir. Oysa aynı yaştaki bir erkek gücünün sadece yüzde 70'ine sahiptir. 35 yaşındaki
bir erkeğin damar sistemi 50 yaşındaki bir kadınınkine eşdeğerdir. Buna karşılık kadında sadece cilt daha ince olduğundan çabuk yaşlanıp kırışır. Kadınlar yaşlanma olayını pmikolojik olarak erkeklerden çok daha kolay kabullenirler.
33) Kaslar: Erkekler kadınlardan yüzde 50 oranında fazla kas gücüne sahiptir.Buluğ çağında erkeklerde kas hücrelerinin sayısı 20 misli, kadınlarda 10 misli artar. Erkekler kadınlardan üçte bir oranında daha
güçlüdürler.
34) Yaşam Süresi: Erkeklerin ortalama omrü 71,5 yıl, kadınların 78 yıldır.
35) Solunum: Erkekler dakikada ortalama 16 kez soluk alıp verir. Kadınlar ise dakikada 20-22 kez soluk alıp verir. Her iki cinsin günde soludukları miktar ise aynı olup 12 bin litredir.

MUCİZE İLAÇ ZEYTİN

Arkadaşlar kendi hayatımda ve yakınlarımın hayatında yaklaşık 5 yıldan beri denenmiş olan
ve hiç bir yan etkisi olmayan mucizevi bir tedavi yöntemini paylaşmak istiyorum.

Yıl 2003 de ben hemeroid ameliyatı için gün almış ameliyat gününü beklerken
o günlerin çabuk geçmesi ve bir an önce çektiğim acılardan kurtulmak için
günün 24 saatini dua ederek geçiriyordum.

Midemde gasrtrit, bağırsak tembelliğine bağlı kabızlık ve buna bağlı olarak
da hemeroid vardı ve bunlar çok ilerlemiş bir durumda idi...

Her ne yersem yiyeyim boğazıma kadar bir yanma ve çok şiddetli sancılar çekiyordum...

Bir gün arkadaşlarımdan birisi ile kahvaltıda buluştuk ve o iştahla çeşitli
yiyecekleri yerken ben çay içerek her zaman olduğu gibi kahvaltıyı
geçiştirmeye çalışıyordum...

Bu durumu görünce neden yemediğimi sordu bende ona detayları ile çektiğim
sıkıntıları anlatınca bana zeytin çekirdeklerini çıkarmayıp yutmamı
söyledi,önce şaka yaptığını sandım ama onun çekirdeklerin hiç birini
çıkarmayıp yuttuğunu görünce inandım.

Bende kahvaltıya başlayıp çekirdekleri yutmaya başladım.

Çok ilginçtir yıllardır sabah kahvaltılarını çay içerek geçiştirdiğim halde boğazıma kadar yanmalar hissetmeme rağmen o gün midemde yanma olmadı
kahvaltıdan taklaşık yarım saat kadar sonra midemden saf zeytinyağı kokusu
> geldiğini hissettim..

Arkadaşıma midede çekirdeğin erimeyeceğini zaten rahatsız olduğumu
söylediğimde bana mide özsuyunun zeytin çekirdeğini çok kısa bir sürede
parçalayarak saf zeytinyağına ve şifalı yağlara ulaşıldığını geriye kalan
posanın ise bağırsakları onarararak rahatlattığını dolayısı ile kabızlığın
ve hemeroidinde tedavi olduğunu yanı sıra damar sertliğinden hazımsızlığa
kadar bir çok derde şifa olduğunu söyledi..

İlk önce bütün bunların hayal olduğunu düşünmeme rağmen bu konuda şifa
bulmak için katlandığım eziyetleri hatırlayınca bunun çok daha kolay
olduğunu düşünerek çekirdekleri yutmaya devama ettim ...

ilk 15 günde midemdeki yanmalar ve gastritin yumuşadığını ve yok olduğunu,
hemeroidimin verdiği ıstırapların son bulduğunu gördüm.Her geçen gün onlarca
zeytin çekirdeğini yutarak sağlığıma biraz daha kavuştum.Bu arada
ameliyatımı iptal ettim ve halen bu mucizevi ve hiç bir yan etkisi olmayan
ilacı yutmaya devam ediyorum.3 aylık bir sürenin sonunda cildimdeki matlığın
yerini bir parlaklık ve bütün ıstıraplarımın yerini bir mutluluk aldı.

Yaklaşık 6 seneden beri etrafımda bu dertlerden muzdarip olan onlarca kişiye
tavsiye ettim ve hiç firesiz hepside şifa buldu,inanın benim 5 ve 11
yaşlarında iki oğlum var onlar bile yutarlar yedikleri zeytinlerin
çekirdeğini.

Arkadaşlar sonsuz şifa kaynağı bir ilaç hiç bir yan etkisi yok ben yıllardır
taştan sert şeyleri bile eritiyorum ve hiç bir sıkıntım kalmadı inanın
migren ağrılarında bile çok mükemmel sonuçlar veriyor.
Yapmanız gereken şey yediğiniz tüm zeytinlerin çekirdeklerini yutmak sayı
sınırı yoktur.
Yalnız zeytin meyvesini çiğneyip çekirdeğini yutun zira meyveyi olduğu gibi
yutarsanız mide zeytinin dışındaki ince zarı eritemiyor ve olduğu gibi
dışarı atmaya çalışıyor.
Ve size hiç bir yararı olmaz

Meyve bölümünü yedikten sonra kalan çekirdeğini yutacaksınız.

Bana sadece Allah razı olsun derseniz yeter biz onlarca insan bu olayı tüm
çevremize yayıyoruz her kes istifade etsin hem çok ucuz hem çok etkili kalın
sağlıcakla...

Bu arada deneyip şifa bulanlar yorum yazsınlar herkes faydalansın........

Mustafa Gürelli

25 Mart 2009 Çarşamba

SAĞLIK İÇİN:

1. Çok su için.
2. Kahvaltıyı kral, öğle yemeğini prens ve akşam yemeğini de dilenci gibi yiyin.
3. Ağaçlarda ve bitkilerde yetişen yiyecekleri daha çok ve

fabrikalarda üretilen yiyecekleri daha az yiyin.
4. 3 E ile yaşayın -- Energy, Enthusiasm, and Empathy (enerji,

heyecan ve duygu paylaşımı).
5. Meditasyon, yoga ve dua yapacak zaman yaratın.
6. Daha çok oyun oynayın.
7. 2008'de okuduğunuzdan daha fazla kitap okuyun .
8. Her gün en az 10 dakika sessiz olarak oturun.
9. 7 saat uyuyun.
10. Hergün 10-30 dakika yürüyüş yapın. Ve yürürken
gülümseyin.
KİŞİLİK:

11. Hayatınızı başkalarınki ile karşılaştırmayın. Onların seyahatinin ne hakkında olduğuna dair hiçbir fikrin yok.
12. Kontrol edemeyeceğiniz olumsuz düşüncelere veya şeylere sahip olmayın. Bunun yerine enerjinizi olumlu şekilde şu an için harcayın.
13. Kendinizi fazla abartmayın; sınırlarınızı bilin.
14. Kendinizi çok da ciddiye almayın; kimse yapmıyor.
15. Kıymetli enerjini gevezelikle, dedikoduyla boşa harcama.
16. Uyanık iken daha fazla hayal kurun.
17. Kıskançlık, çekememezlik zamanın boşa harcanmasıdır. İhtiyacınız olan herşeye zaten sahipsiniz.
18. Geçmiş meseleleri unutun. Partnerinizin geçmiş hatalarını hatırlatmayın. Bu durum mevcut mutluluğunuzu bozar.
19. Hayat, birisine kin duyarak zamanı boşa harcamak için çok kısadır. Kimseden nefret etmeyin.
20. Geçmişinizle barış yapın ki, şimdiki zamanı bozmasın.
21. Senden başka hiç kimse senin mutluluğundan sorumlu değildir.
22. Hayatın bir okul olduğunu ve öğrenmek için burada olduğumuzu unutmayın. Problemler, cebir dersi gibi gelip

giden, ancak aldığımız derslerin bir ömür boyu devam

ettiği eğitim programının bir parçasıdır.
23. Daha fazla gülümseyin ve gülün.
24. Her tartışmayı kazanmak durumunda değilsiniz. Aynı
fikirde olmamak için anlaşın.
SOSYAL YAŞANTI:

25. Ailenizi sık arayın.
26. Her gün diğerlerine iyi bir şey verin.
27. Herkesi herşey için affedin.
28. 70 yaşından büyük ve 6 yaşından küçük kimselerle vakit geçirin.
29. Hergün en az 3 kişiye gülümseyin ve tanımadığınız en az 1

kişiye "GÜNAYDIN" deyin.
30. Başkalarının senin hakkında ne düşündüğü seni

ilgilendirmez.
31. Hasta olduğun zaman işin sana bakmamalı. Arkadaşların
bakmalı. Onlarla temasta olun.
HAYAT:

32. Doğru şeyi yapın!
33. Faydalı, güzel veya neşe dolu olmayan herşeyden uzak durun.
34. TANRI herşeyi iyileştirir.
35. Bir durum iyi veya kötü olsun, nasılsa değişecektir.
36. Nasıl hissettiğinizin önemi yok, haydi kalkın, giyinin ve ortaya çıkın.
37. En iyisine henüz sıra gelmedi.
38. Sabah canlı olarak uyandığınız zaman, bunun için TANRI'ya şükredin.
39. Maneviyatınız daima mutludur. Öyleyse mutlu olun.

SONUNCU ANCAK ÇOK ÖNEMLİ:
40. Lütfen bu dilekleri önemli saydığınız herkese iletin.

3 Mart 2009 Salı

9 LARIN CARPIMI















1.İki elinizi önünüzde açık bir şekilde tutun.


2.9x7 için elinizin yedinci parmağını indirin.(9x3 için üçüncü parmağı indirin v.b)


3.İndirdiğiniz parmağınızdan önce 6 parmağınız,sonrasında ise 3 parmağınız açık durumda olmuş

olacak.


4.Böylece cevabın 63 olduğunu buluyoruz.(Yukarıdaki resme bakın)


5.Bu teknik sadece 9'ların çarpımında kullanılabiliyor.


ÇOK BASİT DEĞİL Mİ?ARTIK ÇOCUĞUNUZ KOLAYCA 9'LARI ÇARPABİLECEK.

Windows Live™ ile e-posta kutunuzdaki işlevlerin çok ötesine geçin. Diğer Windows Live™ özelliklerine göz atın.